Dost ve Düşman Dar Grupsal Çıkarla Değil, Politik Hedef ve İlkelerle Belirlenir – H. K. Zachariadis

Politik hareketler, seçim odaklı hâle geldiğinde çoğunluğun normlarına uymak için tavizler vermeye başlar. Sisteme muhalif olduğunu iddia eden bu hareketler, kendilerini normu belirleyen ana akıma uyumlu hâle getirme denklemi üzerinden kurarlar. Bu normlara uymayan kimlik temsiliyetlerini normalleştirmek ve kabul edilir hâle getirmek için erki oluşturan çoğunluğa tavizler verirler. Böylece bu kritik taleplerle, parça parça reformizme etme hâliyle olguyu kabul edilebilir hale getirirler. Mesela şoven bir toplumda Kürt siyasal hareketinin Türk hassasiyetlerini hesaba katarak söylevini yumuşattığını görürüz. Hâl böyle olunca, norma uygun yumuşak geçiş yaratmaya girişirler ve kendilerine çözüm yolu bulma eğilimine girerler. Aslında bu durum, biatın ezilenler cephesinde örgütlenmesini ve şovenizmin normlarına göre ezilen ulus taleplerine balans ayarı çekerek erkin onaylanmasını getirir.

Politik reformist muhalefetin sistem içinde yer edinebilmek için verdiği tavizler ve kendisine çizilen sınırlar içinde konumlanışı kabul etmesi; ufkunu, dinamizmini bitirir. Sistem sınırları içinde yapılan muhalefet, sistemi sorgulamaz ve tamamlar. Erkin ve normlarının esasta kabul edilmesi, devrimin reddiyesini doğurur. Yok edilmesi gereken siyasal erkin koyduğu çerçeve, erki tehdit eden sınırı belirler. Erk, kendini tehdit eden bu sınırın aşılmasını cezalandırır. Bu sınırı aşmak istemeyen bir yaklaşım devrimci olamaz. Bu sınırı aşmak istiyorsanız uslu çocuk olamazsınız. Uslu çocuk olmazsanız cezalandırılır ve bedel ödersiniz. Ama devrim ancak bunu göze almakla mümkündür. Sistemin koyduğu kurallar ve politik muhalefet alanıya yetinmek bir devrimcinin işi değildir.

Erkin onayını arayan akıl, muhalif ve özgür bir yaklaşım koyamaz. Öte yandan erkin onaylamadığı fakat sistem içi olan tarzlar da vardır. Örneğin çeşitli tahakküm araçları ve normatif düşünsel kalıplar inşaa ettiğinizde erki tehdit edebilir ve yine de sistem içi olabilirsiniz. Mesela DEM Parti’nin, zaman zaman sisteme karşı uslu çocuk olurken, başka politik muhalif gruplara kurduğu baskı da bu minvaldedir. Özellikle Batı Kürdistan’da ortaya konan pratik, Kürt sorununun ilgili parçada çözümünü getirebilir. Fakat işgalcilerin kendi ülkelerinde kurduklarına benzer bir sistem üretmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda ilgili mücadelenin sömürgeciliğe getirdiği çözüm, mevcut statüden ileridir ve desteklenir. Öte taraftan Kürt komünistleri olarak bu sınırı aşan bir perspektifle, yaşanacak ulusal bağımsızlık devrimini ileri bir aşamaya, sosyalist devrime götürmeye dönük görevlerimiz orta yerde kalacaktır. Yine de bu reform mücadelesi anlamlıdır. Kuzey Kürdistan’da ise Mîsâk-ı Millici bir Kürt yurtseverliği inşa edilmiştir. Bu Mîsâk-ı Millici anlayışın aşılması, Kürdistan yurtseverlerinin ve komünistlerinin görevidir. Hareketin, Mîsâk-ı Milli anlayışıyla bütünleşerek, şovenist CHP’ye yedeklenmesi doğru değildir. Türk sömürgeciliği bu perspektifle geriletilemez. Çünkü hakim klik ile muhalif işbirlikçi tekelci burjuva klik arasındaki çelişmeler, onları ezilen uluslarla olan çelişmesinden daha önemli değildir. Bunu CHP’nin Kürtlere dönük tüm iktidar politikalarına yedeklenmesinden anlayabiliriz. DEM Parti, Kılıçdaroğlu sürecinde çaycı muamelesi görüyor, DEM Parti’ye “çay getir, boşları topla” deniliyordu. Özgür Özel ile değişen tek şey DEM’in meşru parti olarak kısmen saygı göstermiş olmasıdır. Eğer ki CHP Kürtler ile ilgili samimiyse, Kürtçe dillerinin (Zazaki ve Kurmanci dillerinin) ve diğer dillerin özgürlüğünü açıkça savunması, Kürt ulusunun en azında kültürel haklarını savunması, anadilde eğitim ve çok dilli kamu hizmetini kabul etmesi gerekir. Dış politikada Kürtlerin diğer parçalarda hak arama mücadelesine yönelik düşmanca devlet politikasından vazgeçilmesi gerekir. Pratik adımlar atılmadan, CHP’nin Kürtlerle ilgili çözüm getireceğine inanmak büyük bir hata olacaktır. Aleviler için de aynı yaklaşım uygulandığında CHP’nin samimiyeti ölçülecektir. Kürt ulusuna yönelik katliamların, zulümlerin tarihsel olarak da ele alınıp yüzleşme yaşanması gerekir. CHP’nin resmi devlet politikasında en ufak bir değişim yoktur. Mevcut durumda Kürdistani bir hareketin, CHP ile ittifak yapması ulusal kurtuluşa hizmet etmeyecektir. Kürt ulusal birliği için bir kongre yapılması ve Kürt hareketlerinin ortak ulusal politikalar belirlemesi zorunludur.

DEM’in çatı parti olarak bileşenlerini kapsayıcı sahiplenmesi, bileşenlerin Kürt meselesinde ortak bir tutuma ulaşması gerekmektedir. Ayrıca DEM ile ittifaka giren hareketlerin ya Kürdi bir program oluşturup, Kürdistan’da Kürdi kimlikle ve Türkiye’de Türk enternasyonalist sosyalist kimlikliği ile mücadele yürütmesi gerekmektedir. Kürdi kimliği olmayan bir gücün Kürdistan’da Türkiyeli siyasal yaklaşımları, Kürdistan gerçeğinin inkarından başka anlama gelmemektedir. Öte taraftan DEM’in ittifak yaptığı grupların politik sapmaları ile mücadele etmesi gerekirken, bu hareketleri ajan olarak yaftalamaları da bayağı ve düşmanca bir tutumdan ibarettir. CHP’nin dost bellendiği ve DEM ile ittifak kuran Türk sosyalistlerinin ajan ilan edildiği denklem, dostun düşmanın karıştırılmasından ibarettir.

Gelgelelim, TİP’in seçim süreci politikaları da tam bir faydacılık ve apolitizm denklemi üzerine kurulmuştur. Örneğin Hatay’da meclis seçimlerinde 1. sıradan vazgeçen Barış Atay kenarda dururken, apolitikliğini ilan eden ve faşist İYİ Parti’den milletvekili adayı olan Gökhan Zan’ı aday etmesi Hatay’a hakarettir. Hatay’ın devrimci ve sosyalist mücadelede katkıları ve barındırdığı insan kaynağı ortadadır. Hatay’dan aday edilecek devrimci, sosyalist ya da reformist kalmadı mı ki Gökhan Zan’a adaylık teklif ediliyor? Mesela Barış Atay dururken, Hataylı birçok muhalif aktivist dururken niçin apolitik bir Gökhan Zan aday ediliyor? Belediye başkanlığı apolitik bir tutumu kaldıracak, politik bilincin önemli olmadığı bir görev midir? Eğer apolitik olmak önemli değilse sosyalist olmak nasıl önemli olabilir? Belediye başkanlığına DEVA’dan TİP’e yapılan transfer de ilginçtir. Özcesi, TİP kazanmak için her yere mavi boncuk dağıtmakta ve bazı yerellerde CHP’nin faşist adaylarını desteklemektedir. Gebze’den CHP desteğinin meyvesi olarak aday olan Erkan Baş dışında seçenek kalmadı mı ki, kazanması hâlinde milletvekilliğini bırakması göze alınmaktadır? Bir oy bile önemli diyerek milletvekilliği seçimene girip, bir milletvekilliğini belediye başkanlığı için terk etmektedirler. Demek ki TİP kadro kıtlığı çekmekte olan, vekilliğe önerdiği adaylar yetersiz olan ve onların yerine apolitik adayları ya da halihazırda milletvekili olan genel başkanlarını aday etmekte mecbur kalan bir harekettir. TİP düz popülist bir harekettir. Yeter ki eline bir şeyler geçsin, her siyasal parti ile ittifak yapabilecek bir hareket izlenimini vermektedir.

Erkan Baş’ın ürettiği politikalar dışında söylevleri de oldukça apolitiktir. Mesela bu ülkede devrim zaten oldu yaklaşımı evlere şenliktir. Burjuva devrim olarak tariflediği şey onu o kadar mutlu etmekte ve doyurmaktadır ki sosyalistimiz burjuva iktidara erki sıkı sıkıya tutmadığı için sitem etmektedir. Sınıf kavrayışı o kadar geridir ki burjuvazinin iktidarı toprak ağalarına ve ulemaya devrettiğini iddia etmektedir. Üstelik, bir de bundan hayıflanmaktadır. Bir sosyalistin kapitalistler için hayıflandığını görüyorsanız, o kişinin sosyalistliğinden şüphe etmelisiniz. TİP’in SMF ve DHP gibi devrimci iddiaları olmadığı için daha ileri eleştiriler yapmak da yersizdir.

DHP görece iyi bir adım atarak şoven adaydan desteğini çektiğini açıklamaktadır. Öte taraftan yaptığı açıklama özeleştiriden oldukça uzak ve dışsal gerekçeler ve örgütsel yeterliliğini tartışmaya açan bir yığın gaflet göstergeleriyle kendini ortaya koymuştur. DHP’nin gerçek bir özeleştiri geliştirmesi sürecini izlemek daha isabetli olacaktır. SMF ise her yazısı birbirinden farklı yöne bakan palavralar anlatmaktadır. Artık SMF’ye Maçoğlu da kurum muamelesi yapmamakta ve rahatlıkla SMF adına CHP’ye destek açıklamaktadır. SMF buna dair sükut içinde tasdikini yapmıştır. Bir kurum tarihi boyunca faşist dediği partiye bu şekil kurumsal bir tavırdan uzak destek açıkladığında, o kuruma yaklaşımlar da o çerçeveden inşa olacaktır. Öte taraftan seçim çalışmalarına kurumsal isimleri yerine, TKP imzalı halk dayanışması ismiyle girmeleri de kurum değil halk oluşumu olduklarının göstergesidir. Demek ki devrimci hareketin beklentisi isabetsiz ve Kemal Okuyan’ın bu gruba dair tavrı yerindedir.

Köz’ün seçimlere dair tavrı ise enternasyonalist devrimciliğe örnektir. Devrimci hareket içinde ilke zemininde sürece yaklaşan bir tutum ortaya koymuşlardır.

Siyaset taviz verme sanatıdır denilir. Devrimciler siyasette tavizi ezilenlerin meşru taleplerine vermelidir. Taviz verilen şovenizm, kapitalizm, ataerki, vesaire ise; dümen düzene kırılmış ve sistem içi bir politik hedef esas alınmış demektir.

25.02.2024
H. K. Zachariadis

Paylaş: