Altyapı İlişkilerinin Üstyapıyı Dönüştürmesi ve Devrimci Tabelalı Sistemin Hücreleri – H. K. Zachariadis

Yazı dizisi – 2. Bölüm (1. bölüm için tıklayınız.)

Altyapı ilişkilerinin üstyapıyı dönüştürmesi ilkesi Marksist hareketlerde özellikle tartışılmaz bir ön kabul oluşturmuştur. Ama nedense bunu anarşist devrimci ve komünistler kadar anladıkları söylenemez. Çoğu zaman sistemle değil devletle, devletle de değil bir klikle çatışmaya doğru bir rota çizerek adım adım sistem içi politik kutuplaşmanın angajmanına girerler. Kapitalizmi değil tekelci burjuvaziyi, ataerkiyi değil göze batan kimi arkaik eril uygulamaları, emperyalizmi değil ABD emperyalizmini, hakim sınıfsal yapıyı değil TÜSİAD ve MÜSİAD’ı ve bir iki partiyi hedef alan politik kavrayışlar vardır. En basitinden ekolojik yıkım bile salt tekelci burjuvaziye atfedilir. Tüm kötülükler hükümetteki klikten ve siyasal erkten bilinir. Bu çok problemlidir, çünkü tüm toplumsal çürümenin kaynağı değil yansıması hedef tahtasına koyulmaktadır.

Marks’ın tüm tartışmalarına bakalım, altyapıdaki sistematik ilişkilere odaklanır. Felsefi temeli, maddi temeli, sosyal ve ekonomik temeli gibi. Çünkü altyapıda Türklerin diğer uluslara, Sünnilerin diğer Müslümanlara, mülk sahiplerinin mülksüzlere,  büyük burjuvaların kendinden zayıf tüm iktisadi tabakalara ve işçilere, erkeklerin kadınlara, heteroseksüellerin lubunyalara bir egemenliği ve tahakkümü vardır. Toplumsal ilişkilerdeki bu tahakküm kurucu olan her topluluk öteki üzerinden berikisini inşa eder. Bu berikiler el birliği ile normlarını koyarlar. Koyulan normlara uygun olmayanlar, yani ötekiler baskı altında tutulur ve onlara tahakküm uygulanır. Bu sosyal ve iktisadi ilişkiler üzerinden inşa edilen normlara uygun ötekilere karşı örgütsel yapılar oluşturarak tahakküm tahkim edilir.

Devlet denen bu mekanizma da bir üstyapı enstrümanından ibarettir. Bu enstrüman beriki ile ötekinin çatışmasında egemen olanın normlarının koruyucusu ve örgütsel organizatörüdür. Üstyapı ilişkileri bu normatif zeminden kendini sürekli tahkim edip baskıyı sağlarken örgütleyici yapısı itibari ile beriki saflardaki düzensizliği de kontrol ve minimalize eder. Farklı boyutlar farklı berikiler yaratır. Sınıfsal olarak beriki normu burjuva iken, ulusal olarak Türk şovenizmi, inançsal olarak Sünnicilik, cinsiyet olarak erildir. Bu farklı berikiler oldukça çeşitlidir ve toplamında kesişimsel bir iktidar tablosu çıkar. Devlet denen mekanizma her birinin üstyapıdaki normatif uyumunu ve koordinasyonunu da yaratır. Ötekilerinde dizaynı noktasında önemlidir. Yer yer ötekiler o kadar artarki bazılarına kısmı berikilik çavuşluğu rütbesi verilir. Suriyelilere ve Sind/Roman halklara karşı Kürtler beriki yapılır gerektiğinde. Dış düşmana karşı tüm müslüman inançlı etnik gruplar beriki çavuşu yapılır. Düzenin işlemesi için her ayrıcalık korunur. Ötekiler arasında rütbeler, kategorilerle onlar bölünür ve bazılarına bahşişler verilir. Toplumsal ilişkilerde nefret sahibi her beriki ötekileri manipüle etmeyi zaten ödev bilir. Yapısal olarak alt yapıda şekillenen bu tahakkümün üst yapı ile siyasal anlayışını ve felsefesini yaşama uygulaması, sanatçının yaratımı ile ilişkisi gibidir. Eser sahibi toplumsal yapının bütününde insanlar arası tahakküm ilişkileridir. Kimse ayrıcalığından vazgeçmezse, sistem sür git devam eder.

Bütün bu ayrıcalıkların hepsi erkin toplumsal mutabakatı ile düzene dönüşür. Düzen tüm şerhlerine rağmen ana normların esasında mutabakat ve suç ortaklığı üzerine kurulur. Türk, Sünni, erkek, türcü, burjuva vb. erksel normlara dair ana toplumsal mutabakat metinine Aleviler Sünniliğe dair, Kürtler Türk egemenliğine dair, emekçiler burjuvalığına dair, kadınlar erkekliğe dair şerh düşerler ama kalan mutabakata itiraz etmezler. Bu suç ortaklığı sistemi, bütünün kendini iyileştirme ve sürekli güçlü kalmasının anahtarıdır. Bütünsel düzene karşı bir öteki pek yoktur. Hemen herkesin düzene tutunacağı bir ayrıcalık zinciri, bir berikilik kadrosu vardır. Sadece bir avuç azınlık tamamen ayrıcalıksız ve savunmasızdır. Bunlar sistemin tamamen lanetli dokunulmazları, kapitalizmin dalitleridir.

Sosyalist, feminist, Alevi, Kürt vb. hareketlerin bir yerden düzene yengeç yürüyüşü ile yandan yandan yanaşıp dahil olmaları bu tutunacak dallardan kaynaklıdır. Perspektifi kendi ezilmişliği dışında daralan, kapsayıcılığı azalan her hareket o kadar sistem içidir. Ortak değerler vurgusu yapan her hareket aslında egemen normlara atıf yapmakta ve sistem içi olduğunu ilan etmektedir. Halihazırda bu tip hareketlerin hemen çoğunda bu hareketlerin en basit itirafnamelerini diğer öteki kimliklere verdikleri ayarlarda görebilirsiniz. Mesela eril düzeni değil ataerkiye karşı mücadele eden feministleri eleştiren hareketler erildir, şovenizme karşı olmaktan ziyade ezilen ulusların mücadelesine eleştiri yapan hareketler şoven ve düzen içidir. Mesela TKP gibi hareketler ve SMF bu kategoride oldukça iddialıdırlar. Bizim yazar isimlerimizde seçtiğimiz Ermeni ve Rum komünistleri selamlamamızın enternasyonalistliği epey rahatsızlık yaratmıştı. Kürdistan’da türkiye siyaseti yapıp, resmi sınırlarla izah getirip, sömürge gerçekliğini politik program olarak sahiplenmeyen yaklaşımlar da bariz Türk şovenizminin itirafıdır.

Mücadelede radikalliği araçlar değil, kurulu tahakkümcü sistemle politik bağların var olup olmaması belirler. Şayet sistem içi tahakkümün bütününe değil sadece kendisine dokunan yanına feryat eden biri eline silah alırsa bu sistemden radikal bir kopuş değil, sistemin içindeki bir iktidar çatışmasından ibarettir. Fakat silahsız bir sistem reddiyesi oldukça radikaldir. Araçları radikal yapan beslendiği zeminin sistem dışı olup olmamasıdır. Savaşmak yerine zorunlu askerliğin reddi daha radikal bir tutuma dönüşebilir. Bir taraftan silahlı savaş savunup bir taraftan kadrolarına bedelli askerlik yaptırıp, bunu kurumsal olarak finanse eden bir hareket, vicdani redci ve sivil itaatsizlik temelinde duran bir hareketten sağdadır. Ama bu tip hareketler radikal sloganları ortaya atıp, olanca sistem içiliklerini saklamak isterler. Tam da bu hususta vicdani red kampanyalarını, Türk yayılmacı savaşlarına karşı enternasyonal barış ve ezilen ulusların özgürlüğünü savunmaya yönelik önerdiğimiz barış kampanyalarına silahlı savaş naraları ve savaş kaçkını suçlamaları ile karşı duranlar bedelli askerlik ile savaşmak istediklerini iddia ettikleri orduyu finanse etmekte, o düzende makbul şoven güçlerle ittifakları meşrulaştırmaktadır. Aslında halihazırda silahlı savaşı savunup da sistemin içinde olmayan hareket neredeyse yok gibidir. En devrimcisi dahi örgüt içi hukukta sistemin benzeri tahakküm araçları ile örgütsel yapılarını sürdürmekte ve sistemle benzeşikliğe düşmektedir. Tabii ki biz devrimci hareketlerin eksikliklerine bütünlüklerini feda etmeyeceğiz. Eksikleri olsa dahi esasta devrimci duruşa sahip hareketleri politik müttefik, dost göreceğiz. Ama artık açıkça söylemek gerekir ki Kemalistten dost seçenler, burjuva klikleri önder belirleyip devrimci ittifaklarda kendini dayatanlardan ne dost olur ne müttefik. Bu laflar özellikle DHP ve SMF ye üzerlerine alınsınlar diye söylenmiştir. Ne zaman ki yüzlerini Kemalistlerden ve şovenlerden devrimcilere ve Kürtlere, erillikten feministlere vs. dönerlerse o zaman konuşacak iki kelam lafları ve devrimci ciddiyetleri olur.

Sistem ilişkilerden kopmayan, sistem içi çatışmalarda sadece birkaç kategorideki tahakkümle ve zulümle ilgilenip kalanı kendi meselesi görmeyen, toplumsal olan her şeyin politik, politik olan her şeyin de devrimci ve karşı devrimci tavrının var olduğunu görmezden gelen her yaklaşım sistem içidir. Bu yazı dizisinin ilk iki yazısında sistemsel ilişkilerin özünün bir devrimcilik mihenk taşı olması meselesine değindik. Önümüzdeki yazılarda yardakçı siyasal tutumun çarpık siyasal metodlarına değineceğiz.

17.02.2024

H. K. Zachariadis

Paylaş: