Ötekiden Berikiye Akışkanlık – H. K. Zachariadis

Yazı dizisi – 1. Bölüm (2. bölüm için tıklayınız.)

Tahakküm sistemlerinin dominasyon konusunda hep bir düşmana ihtiyacı vardır. Bu düşmanın gerçek bir düşman olması da gerekmez. Hayali olabilir, gerçek yaşamda var olan bir topluluğa dışarıdan yüklenen anlamlarla olabilir, gerçekten düşman da olabilir. Egemen olanın egemenlik altındakileri bir bela, musibet, düşman ve benzeri korku kaynağı bulup iktidara teslim olmaya ve efendiye bağlılık yemini verip onun komutasında bu düşmanla mücadele etmeye ve savaşmaya hazır olması gerekmektedir. Tahakkümcü bu düşmanla, yani öteki ile bir beriki yaratmış olur ve ötekilere karşı berikilere kendi iktidarından bahşiş dağıtır. Böylece gerçek dünyada emekçi Türk, Kürtlere, Ermenilere vs. üstünlük siyaseti ile çobanlık yapmaya, efendinin çavuşluğunu yapmaya soyunur. Sünni olan emekçi Hıristiyana, hatta Alevi Kürt bir emekçi bile gayrimüslim azınlıklara karşı müslümanlık üst kimliği ile berikiye dahil olup çavuşluğa soyunur. Efendinin çavuşları ev kölelerinin tarla kölelerine, ABD’de azad edilmiş ve organize edilip Afrika’ya yerleştirilmiş eski kölelerin Liberya’da yerli siyahlara, Kongo’da uzun ve kısa boylu olarak sınıflandırılıp görevlendirilen yerli halkların Belçikalı efendilerine dayanarak kendi insanlarına yaptıkları zulümlerde bu beriki olma hali vardır.

Gerek devlet cephesinde, gerekse PKK, HEP, DEP, HADEP, DEHAP, BDP, HDP, DEM ve daha nice Kürt politik organizasyonunda hep bir din kardeşliği, Malazgirt Savaşı, Çaldıran Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi ortak tarih ve değerlere atıf vardır. Devletin sebebi bazı ötekilere karşı Kürtlere duyulan ihtiyaçla bu ortak paydaları hatırlatma ve “sen de berikiye giriyorsun” bahşişi vardır. Bu bahşiş bir hizmete karşılık vaat edilir ama Kürtlerin bu bahşişi pek aldığını göremeyiz. Peki Kürt hareketleri neden “kurucu unsuruz” vurgusu ile bu “biz” veya “beriki” olma haline bu kadar heveslidir?

Çünkü öteki olmak bedel ödemeyi getirirken, beriki olmak toplumsal tahakkümden bahşişlenip, birilerine efendi olabilmeyi getirmektedir. “Kürtler ve Türkler kurucu unsurdur” denirken, o kategoriye girmeyen bir ötekilere karşı kendi cephesini, koalisyonunu kurmuş olurlar. Kendi sorunları çözüldüğü andan sonra kalan öteki unsurlar o kadar da onları ilgilendiren bir şey olmaz. Alevilerin de beriki olma hususunda ehlibeyt ve İslam vurgusu, tasavvufun ser çeşmesi olmanın getirdiği Alevi filozoflarının ve edebiyatının ortaklığı, Osmanlı’da ve Selçuklu’da sözüm ona devletin kurucu unsuru olma hikayeleri, cumhuriyetin kuruluşuna olan bağlılık ve Mustafa Kemal’in bektaşi olduğu yalanları ile bir beriki olma gayreti vardır. Kendini Hıristiyan’dan, Ezidi’den, Yahudi’den ve diğerlerinden ayırt edip, Sünnilere ve Caferilere yanaşan İzzettin Doğan tarzı siyaset de oldukça yaygındır.

Öteki olmak Kerbela, Osmanlı kıyımları, Selçuklu ve Abbasi kıyımları, cumhuriyetin Alevi kıyımlarını getirir. Hele hele Kürt Alevi olmak soykırımlara bile yeterli gerekçedir. Sadece son yüz yılda Dersim, Koçgiri, Varto, Kürecik’te Mustafa Kemal’in yaptıkları, devamında Ortaca, Kırıkhan, Sivas, Çorum, Maraş, Gazi ve diğer katliamları ile epey bir insanı sindirdiler. Sinenler kendilerini öteki kavramından çıkarmak ve berikiye girebilmek için Alevi inanç, ibadet ve ritüellerini hurafe ilan edip, Ramazan orucu, namaz, Kuran gibi bir yığın şeyi kabul ettiler. Beriki olmak tümden kurtarmasa da belli bir alanda iktidarla koalisyon kurmanın ve kimi ayrıcalıklar edinmenin zeminine dönüştü.

Muhalif politik hareketlerinde uslu çocuk olmak, egemen kliklere yedeklenerek berikiye girip sistemde kısmi ayrıcalık edinip bahşiş koparmak ve ezilenlere çavuşluk yapmak noktasında gayretleri takdire şayan noktaya geldi. Belediye dokunulmazlığı için öteki ile arasına mesafe koyma, bir yerinden berikiye sızma fırsatları yakalamak için, sistemin takdirine uygun davranışları oldukça manidardır. Devrimci etkinliği negatifleyen, muhalif hareketlerin sistem dışı duruşlarından rahatsız olan bu davranış bir Panaptikon gerçekliğine dönüştü. Bağrına taş basmayan, modernist laikçi faşizme yedeklenmeyen her duruş, sol radikallik veya daha da ötesi İslami faşizme hizmetle damgalandı.

Kürdistan bölgesinde ısrarla TKP çatısı altında seçime giren SMF’nin, meclise HDP çatısı altında girmesi de oldukça manalıdır. Akla Ebu Hureyre’yi getirmektedir. Sıffın savaşında Muaviye’nin safında savaşıp, savaşın namaz aralarında Ali’nin arkasında saf tutup namaz kılması insanları rahatsız eder. Ebu Hureyre’ye bu tutarsız tavrını soranlara yanıtı ibretliktir. “Bu dünyada Muaviye’nin sofrası yağlıdır, öte dünyada Ali’nin saffı hayırlıdır.”

SMF de belediyede TKP’yi dost belleyip, mecliste HDP ve DEM Parti ile iş tutarken ne TKP şovenizmini ne DEM Parti dominasyonunu dert edinir. Belediyede Kürdistan’da Türk şoven partisiyle birlikte endemik bitki muamelesi ile kayyuma karşı dokunulmazlık yakalar, mecliste ise vekillik fırsatı yakalar. DEM Parti bu sayede “karınca sidiğinin bile okyanusa faydası var” diyip baraja karşı SMF sayesinde bir miktar oy kazanır, TKP de “Maçoğlu’nun arkadaşları” üzerinden kitlesiz, örgütsüz seçim başarısı yakalayıp propaganda yapar. Herkes kazanır, herkes politik çıkarlar için sistem içiliğe taviz verir. SMF şovenizmle kol kola girerek kazanır, DEM Parti burjuva siyasal zeminde herkese bahşiş dağıtıp müttefik edinir, TKP sol radikal gördüğü “Maçoğlu’nun arkadaşlarına” parti ismini kullanma hakkı vererek oradan gelecek zaferlere adını yazdırır. TKP Kürt düşmanı açıklamalarla sisteme “ben berikiyim” der, SMF Kürdistan’da çalışma yaparken bile ezen ulus şovenizmi yerine Kürdistani hareketleri kendine rakip beller, DEM Parti de dahil alayı Kemalistlerle ittifak yaparak berikiye girmek isterler. DHP bu süreçte tabii ki kurumsal varlığını ve sahada etkinliğini ispatlamak için Kemalist CHP eski vekili Hüseyin Aygün için çalışma yapıp, TKP ve SMF ittifağını soldan eleştirmenin sağdan özeleştirisini vererek sürece dahil olur. DHP’nin TKP eleştirileri şovenliğinedir. Ama Dersim’de Hüseyin Aygün’ün Türk şovenizminin mızrak ucu olan Kemalist çalışmalarına ve Kürt düşmanı eğilimine dair bir dertleri yoktur. Açıkcası SMF ve TKP ittifakı bile daha anlaşılırdır. Maçoğlu da Aygün’den daha olumludur. İki olumsuz kıyaslaması yapsak DHP çok daha sıkıntılıdır. Anlaşılan soldan eleştiriler ve sağdan pratikler bir burjuva politik valsinden ibarettir.

16.02.2024

H.K. Zachariadis

Paylaş: